Afrodit’in Doğuşu
Yerküre (“Gaia” veya “Gaya”), kocası gökyüzü (“Uranos”) tarafından binlerce yıldır hapsedilmiş hâlde yaşamaktadır. Uranos, Gaia’yı bırakmamaktadır ve ona yapışmış bir biçimde yaşayarak Gaia’yı âdeta boğmaktadır. Uranos ve Gaia’nın çocukları da babalarından dolayı anneleri Gaia’yı terk edememektedirler. Annelerini terk etmeyi her deneyişlerinde babaları Uranos tarafından itilerek annelerinin yanına geri gönderilmektedirler.
Bu durumdan artık sıkılan Gaia, çocuklarına, babaları Uranos’u öldürmeleri için emir verir. En küçük çocuğu Kronos dışında çocuklarının hiçbiri, babalarını öldürme teşebbüsüne geçemez. Kronos’un işini kolaylaştırabilmek için annesi, Kronos’a güzelce bilenmiş olan bir orak verir.
Kronos, babası Uranos’un, annesi Gaia ile birlikte olacağı anı bekler. O an geldiğinde de babasına saldırarak Uranos’un cinsel organını keser ve denize atar. Uranos’un cinsel organından çok fazla miktarda kan ve sperm denize karışır. Kıpkırmızı olan denizde spermler deniz köpüğü oluşturur. Söz konusu deniz köpüğünden Afrodit[1] dünyaya gelir.
Deniz köpüğünün içinden çıkan bu kadının teni bembeyazdır. Gözleri yıldızları, saçları ise bir altın nehrini andırmaktadır. Vücudu kusursuzluk kavramının âdeta somut hâli olan bu kadının güzelliğiyle hiçbir varlığın güzelliği rekabet edememektedir.
Afrodit köpüklerin arasından dünyaya gözlerini açar açmaz Batı (veya Kuzeybatı) Rüzgârı Tanrısı Zefiros (“Zephyros”), onu alıp Kıbrıs’ın Baf kıyılarına götürür ve onu burada, eğitilmesi için, Horalar’a[2] emanet eder. Horalar, Afrodit’e şıklığı ve cazibeyi öğretirler. Ayrıca kendisine bir de altın kemer hediye ederler. Sihirli olan bu kemer, takan kişiyi karşı konulmaz kılmaktadır.[3]

Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit ile Savaş ve Yıkım Tanrısı Ares’in Yasak Aşkı
Horalar tarafından eğitimi tamamlandıktan sonra Afrodit artık, Olimpos Dağı’nda bulunan tanrıların huzuruna çıkarılmaya hazırdır. Günü gelince tanrıların huzuruna çıkarılan Afrodit’in güzelliği tüm tanrıları oldukça etkiler. Bunun üzerine kendisi meclis tarafından oy birliği ile “Güzellik ve Aşk Tanrıçası” seçilir.
Karar alındıktan sonra Zeus, bu türden bir güzelliğin yalnız kalamayacağını belirtir ve kimse henüz ne olduğunu anlamadan Afrodit’i everir. Zeus, Afrodit’in kocası olarak, tanrıların en çirkinlerinden oğlu Hefaistos’u (“Hephaistos”) seçer. Böylesine bir çirkinlik, Afrodit’in güzelliği ile tam bir tezat oluşturmaktadır.[5]
Afrodit, evliliğinin ertesi gününde kendisine hemen yeni bir sevgili bulur. Afrodit’in yeni sevgilisi, Hefaistos’un tam aksine yakışıklı, uzun boylu ve atletik vücutlu olan Savaş ve Yıkım Tanrısı Ares’tir. Geceleri çalışan Hefaistos, tanrılar için silah ve mücevherat üretmek amacıyla demirci ocağına gider gitmez Ares, Afrodit’in yatağına girmektedir ve şafak sökmeden de Afrodit’in yanından ayrılmaktadır. Hefaistos ise uzun bir süredir devam etmekte olan bu oyunun farkına varmamaktadır.
Ancak bir gece Afrodit ile Ares, oyunlarını fark etmeden uzatırlar ve şafak sökmeye başlar. Şafağın sökmesi, Güneş Tanrısı Helios’un Olimpos Dağı’ndan ayrılarak doğudan batıya hareketine başlaması anlamına gelmektedir. Yükselmeye başlamasıyla aydınlattığı her yerde neler yaşandığını görebilme kabiliyetine sahip olan Helios, Afrodit ile Ares’in şehvet oyununu da böylece keşfeder. Kendisi de Afrodit’ten hoşlanan ve bu nedenle yaşananları görünce Ares’i kıskanan Helios, hemen giderek durumu Hefaistos’a anlatır.
Helios’un anlattıklarını duyunca öfkeden çılgına dönen Hefaistos, hemen bir intikam planı hazırlar. Olayı duyduğu günün akşamında kendine bronzdan bir av filesi yapar. Çok ince olan bu fileyi çıplak gözle fark etmek neredeyse imkânsızdır. Ancak oldukça dayanıklı olan bu fileyi, inceliğine rağmen, koparmak da mümkün değildir. Hefaistos, Afrodit’in etrafta olmadığı bir an bu fileyi yataklarının sütunlarına yerleştirir. Bunun üzerine seyahate çıkacağını ve bir süre dönmeyeceğini herkese haber verir. Bu duyurunun üzerine bir yere gitmez ve akşam Ares’in, Afrodit’in yanına gelmesini bekler. Afrodit ile Ares yataktayken sütunlara yerleştirdiği fileyi uzaktan çekerek onların üzerine düşürür. Afrodit ile Ares çırpınarak kendilerini kurtarmaya çalışırlarken Hefaistos, bu rezaleti görmeleri için, diğer tanrılara haber verir. Bronz filenin içinde çırpınan âşıklara diğer tanrılar meraklı bakışlar atarlar ve bu gösteri karşısında keyifle ancak aşağılayıcı ve alaycı bir biçimde gülerler.[6]

Tanrıça Afrodit ile Ölümlü Adonis’in Aşkı
Poseidon, âşıkları serbest bırakması için Hefaistos ile konuşur. Hefaistos, Afrodit ve Ares’in Olimpos Dağı’nı terk etmeleri koşuluyla Poseidon’un önerisini kabul edeceğini söyler. Zeus’un da Hefaistos’un koşulunu onaylaması üzerine Afrodit ve Ares, Olimpos Dağı’nı terk ederler. Ares, Trakya’ya giderken Afrodit, Kıbrıs’a dönme kararı alır.
Kıbrıs Kralı Kiniras’ın kızı Mirra o kadar güzeldir ki Güzellik ve Aşk Tanrıçası Afrodit’e saygı duymaya ve bağlı kalmaya devam etmesinin artık gereksiz olduğunu düşünmektedir. Bu duruma sinirlenen Afrodit, bu hakareti cezalandırmaya karar verir ve Mirra’yı öz babası Kiniras’a âşık ederek Mirra’nın, babasını arzulamasını sağlar. Bir gün babasının yatağına giren Mirra, babasıyla on iki gün ve on iki gece boyunca birlikte olur. Bu süre zarfında babasının basireti, Afrodit tarafından bağlanmıştır. On üçüncü günün sabahında Kiniras kendine gelir ve yaşananların farkına vararak şok olur. Bunun üzerine kılıcını çekerek tanrılardan, az sonra yapacakları için kendini affetmesini ister. Amacı, kızını öldürdükten sonra kendi canına kıymaktır.
Bunun üzerine Mirra, korkusundan kaçmaya başlar. Ancak babası, yaşına rağmen, kızından daha hızlı koşmaktadır. Artık yakalanacağını anlayan Mirra, umutsuzluktan ve yorgunluktan yere düşer. Bu esnada, hayatını kurtarması için ağlayarak Zeus’a yalvarır. Bunun üzerine Zeus, Mirra’nın sesini duyarak, kendisini oracıkta mürrüsafi (mirra) ağacına[7] dönüştürür. Ancak Mirra, ağaca dönüşmüş olmasına rağmen, ağlamaya devam eder. Bu gözyaşları, ağaçtan reçine olarak akar. Bu reçine de mürrüsafiyi oluşturur.
Dokuz ay sonra bu ağaç ortadan ikiye ayrılır ve ağacın içinden çok güzel bir bebek dünyaya gelir. Bu bebek Adonis’tir. Bu doğuma tanık olan Afrodit, bebeğe o anda âşık olur. Büyüdüğünde Adonis, yalnızca Afrodit’e ait olmalıdır. Bu nedenle Afrodit, büyüyene kadar Adonis’i başkalarından saklamak istemektedir. Bu planı doğrultusunda Afrodit, Adonis’i bir beşiğe koyar ve yer altında Adonis’in kimseye âşık olmayacağını düşünerek Adonis’i, Cehennem Kraliçesi ve Tanrıçası Persefoni’ye emanet eder. Zamanı gelince Adonis’i Persefoni’den alacaktır ve böylece Adonis, yalnızca Afrodit’in olacaktır. Ancak Persefoni de Adonis’i görünce bu bebeğe âşık olur. Bu nedenle Persefoni de bebeği kendine saklamaya karar verir.
Yıllar geçer ve Afrodit, Adonis’i geri almaya gelir. Adonis artık büyümüştür ve çok yakışıklı bir genç olmuştur. Persefoni, Afrodit’in talebini reddeder ve bunun üzerine iki tanrıça arasında bağrışmalar başlar. Bu sesleri duyan Zeus, olaya müdahale eder. Zeus’un verdiği karar doğrultusunda Adonis, yılın ilk üçte birlik dönemini Persefoni ile, yılın ikinci üçte birlik dönemini ise Afrodit ile geçirecektir. Kalan son üçte birlik dönemde de Zeus, Adonis’i istediği gibi kullanacaktır.
Persefoni, Afrodit’in istediği kişiyi baştan çıkarmasını sağlayan sihirli kemerini Adonis üzerinde kullanmaması koşuluyla bu öneriyi kabul eder. Afrodit bu koşulu kabul ettiğini söyler ve bunun üzerine Zeus’un verdiği karar uygulanır. Ancak elbette Adonis ile birlikte geçirdiği ilk gün hemen kemerini kullanan Afrodit, Adonis’i kendine âşık eder. Bu duruma çok sinirlenen Persefoni, intikam için hemen harekete geçer.
Trakya’ya giden Persefoni, orada Ares’i bularak Ares’e, Afrodit’in sıradan bir ölümlü olan Adonis’e âşık olduğunu söyler. Bunu duyan Ares öfkeden çılgına döner. Haberi aldıktan bir gün sonra, ormanda gezinmekte olan Adonis’e, metamorfoz geçirerek, yaban domuzuna bürünmüş olarak saldırır. Adonis, bu dev yaban domuzunun saldırısını savuşturmaya çalışsa da savuşturamaz ve oracıkta hayatını kaybeder. Sahneyi gören Afrodit kahrolur. İlk ve son aşkı olan Adonis’in kaybını hiçbir zaman unutamayacaktır. Persefoni kazanmıştır, Adonis’in ruhu artık sonsuza dek Persefoni ile cehennemde kalacaktır.

En Güzel Tanrıça Afrodit ve Truva Savaşı
Tanrılar, Olimpos Dağı’nda büyük bir şölen için toplanırlar. Şölene, herkesin arasını bozduğu için kimse tarafından çağrılmamış olan Nifak Tanrıçası Eris, beklenmedik bir anda şölende biter. Bu nedenle tüm dikkatleri üzerine çeken Eris, masanın üzerine bir altın elma fırlatır. Bu altın elmanın üzerinde “en güzel kişiye” yazmaktadır.
Bunun üzerine tüm bakışlar, doğal olarak, Afrodit’e çevrilir. Afrodit, yerinden kalkıp elmayı almaya hazırlanırken Zeus’un eşi Hera ve Zeus’un kızı Athena da elmayı almak için hamle yaparlar. Hâl böyle olunca, bu üç tanrıçadan hangisinin daha güzel olduğu ve altın elmayı hangisinin hak ettiği soruları sorulmaya başlanır. Bunun üzerine Zeus, dikkatli davranarak, buna bir tanrının değil de bir ölümlünün karar vermesi gerektiğini belirtir.
Hakemlik için Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris seçilir. Hermes, üç tanrıçayı, Paris’in askerleriyle birlikte bulunduğu Kaz Dağları’na (“İda Dağı” olarak da adlandırılmaktadır) götürür. Paris, üç tanrıçadan hangisini seçeceğini bilemez. Bunun üzerine Hera, eğer kendini en güzel seçecek olursa, Paris’e hiçbir ölümlünün sahip olamayacağı kadar büyük bir krallık bahşedeceğini söyler. Bu teklifi beğenen Paris, tam Hera’yı seçecekken Athena araya girer ve Paris’in kendisini seçmesi durumunda, Paris’e yenilmezlik bahşedeceğini söyler. Bunun üzerine Paris, fikrini değiştirerek Athena’yı seçmeyi düşünür. Ancak Afrodit henüz teklifini sunmamıştır. Afrodit, Paris’in kendisini seçmesi durumunda Paris’e, kendisinin istediği kadına sahip olmasını sağlayacağını belirtir.
Sparta Kralı Menelaos’un eşi Helen’e âşık olan Paris bu teklifi duyar duymaz altın elmayı Afrodit’e verir. Afrodit de karşılığında, takan kimsenin istediği kişiyi elde etmesini sağlayan sihirli kemerini çözerek Paris’e verir. Buna ek olarak Afrodit, Paris ile Sparta’ya kadar gider ve Helen’i Paris’e âşık eder. Helen’i böylece kendine âşık eden Paris, Helen’i kaçırarak Truva Krallığı’na götürür.
Paris’in bu yaptığı, Yunanlılar ile Truvalılar arasında on yıl boyunca sürecek olan Truva Savaşı’na neden olur. Bu savaşa her ne kadar temelde Paris’in aşkı sebebiyet vermiş olsa da Afrodit’in de bu savaşın patlak vermesindeki rolü oldukça büyüktür.

[1] Afrodit’in adı, Yunancada “deniz köpüğü” anlamına gelen “afros (aphros)” kelimesinden türemiştir.
[2] Söz konusu Horalar düzen tanrıçalarıdır. Sayısı temelde üç olan bu tanrıçalar sırasıyla barışı, adaleti ve disiplini temsil ederler. Aynı zamanda bu tanrıçaların mevsimleri temsil ettiği de belirtilmektedir.
[3] Afrodit, insanları evlendiren ve erotik çılgınlıklara sürükleyen tanrıçadır. Ölümlüleri veya tanrıları her türlü cinsel haza ve aşırılığa itmektedir.
[4] Aura, “İlkbahar Rüzgârı Tanrıçası”, “Esinti Tanrıçası” veya “Sabah Esintisi Tanrıçası” unvanlarıyla anılmaktadır.
[5] Topal ve çirkin bir tanrı olan Ateş, Yanardağ ve Demir İşçiliği Tanrısı Hefaistos, doğumu sonrasında, annesi Hera tarafından bile çirkin bulunduğu için Olimpos Dağı’ndan aşağı atılmıştır ve Limni Adası’na düşmüştür.
[6] Afrodit, bu aşağılanmayı unutmayacaktır ve intikamını almak için pek çok tanrıyı sadakatsizliğe itecektir. Bazı tanrılarla birlikte olarak, bazılarıyla da olmayarak onları arzudan çılgına çevirecektir.
[7] Latincede bu ağaç “commiphora myrrha” veya “commiphora molmol” olarak adlandırılmaktadır.